Anayasaya göre tüm vatandaşlarımızın kanunlara uyma zorunluluğu vardır. Daha İlkokulda başlayan bu öğreti yaşamımız boyunca devam eder. Bu öğretiye göre devlet, toplumun düzenini sağlamak için kurallar koyar ve bu kurallara uymak bize kolaylık sağlar. Kanunlara uymayanlarda cezalandırılır. İş yaşamı da bundan farklı değildir. Bir topluluğu idare eden, sorunları çözebilen, hedefleri, planları, doğru takım arkadaşları kuran, stratejileri olan ve geleceği öngörebilen kişiler olan yöneticiler arzu edilen örgüt hedeflerine ulaşırken kanunlara uymak zorundadırlar.
Bu yöneticiler işveren, işveren vekili veya işçi olabilirler. 4857 sayılı İş Kanununa göre işveren vekili olan yöneticiler işveren adına hareket eder, işyerinin ve işletmenin yönetiminde yer alır. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur. Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz. Kanun burada işveren vekili olan yöneticiye aslında işçi olduğunu unutmaması gerektiğini de belirtmektedir. Peki, yöneticiler bu sorumluluklarını yerine getirirken kanunlara ne kadar uyuyor? Taksiratlarınızın farkında mısınız? Bu taksiratlarınız nelere yol açmaktadır?
Taksir, bir işi gereği gibi yapmama, eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah anlamındadır. Burada önemli olan Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre Taksir’in tanımıdır. Madde 22/2: Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Suç mu? Demenizi duyar gibi oldum. O zaman size bir önceki fıkrayı da hatırlatmak isterim. Madde 22/1: Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır. Bu nedenle maalesef Allah taksiratınızı affetsin deyip geçemiyoruz.
Yöneticiler görevlerini yaparken dikkat, özen veya tecrübe kurallarına uymakla yükümlüdürler. Dolayısıyla, zararlı sonuçları önlemeye yönelik davranış kuralları tecrübeden doğar. Pratik tecrübenin analizi iki yönlü bilgiyi oluşturur. Bir yandan belirli bir davranışın yol açmasının mümkün olduğu sonuçları bize gösterirken, öte yandan da bu sonuçları engellemek ya da hukuki menfaatin zarar görmesi ihtimalini kabul edilebilir sınırlar içinde tutmak için alınması zorunlu tedbirlerin neler olduğunu ortaya koyar. Bu anlamda öngörülebilirlik ve önlenebilirlik, taksirin kavramsal yapısının çekirdeğini teşkil eder.
Birinci bölümün sonu.
コメント